Facebook sayfamızı buradan görebilirsiniz: Eyes of Cultures
“Eyes of Cultures” projesinin katılımcıları için Türkiye’deki ilk durak 21 Mayıs’taki Muş gezisiydi. Ermenistan, Gürcistan ve Türkiyeden bir grup genç hala eski Ermeni evleriyle çevrelenmiş Muş ilini görmeye eriştiler. Etraflarında koşuşturup duran ve onlarla konuşmaya çalışan küçük çocuklar ise bu kısa gezideki yol arkadaşlarıydı. Muş ilindeki ikinci durakları ise adını Türkiye’deki en büyük ikinci manastırdan alan Cengili Köyü idi. Eyüp Omur, yani şehrin Muhtarı katılımcıları kendi evinde ağırladı. Katılımcılar köylülerle birlikte oturup çay içti. Eyüp Ömür misafirlerine köyü gezdiren ve ünlü manastırın hikayesini anlattı. Anlattığına göre, Kürt halkının köye yerleşmeye başladığı 1918 yılında o zamanlar 16000 m2 boyutundaki kiliseyi ev olarak kullanıyorlardı. Köylülerin manastırda 366 odası vardı. Manastırın küçük bir kısmı kilise olarak kullanılmak üzere ayrılmıştı. Muhtara göre, 2009’den önce kilise köylülerin eşyalarını koyabilmeleri için kullanılan bir yerdi. Muhtar olduğu 2009 yılında kiliseyi boşaltma emri verip, kendi deyişiyle kiliseyi yeniden inşa etmeye gönüllü kişilerle işbirliği yapmaya başladı. Katılımcılar evinden ayrılmak üzereyken ile şöyle dedi:“Ermeniler, Kürtler ve Türkler kardeştir.“ Haspet Kalesi gezisi ise bir araya gelip Muş bölgesindeki bir diğer tarihi yapıyı ziyaret etmek için diğer bir yoldu. Civar köylerden yerel bir Ermeni ve bazı Kürt gençler ise onlara kaleye çıkarken eşlik etti. Murat Köprüsü ise Muş’ta keşfedilecek son duraktı. Programı tamamladıktan sonra, yani fotoğraf çekimini, katılımcılar mezuniyet balosundaki bir grup gence katıldı. El ele, omuz omuza dansedip birliktelik duygusunu yaşadılar. Projenin katılımcıları ayrıca Hayrettin Aslan ile, yeni Muş bölgesindeki Ermeni birliği olan Daron’un başkanıyla da tanıştılar. Hayrettin Aslan, Modern Türkiye’deki Ermeni Kültürünün zenginleşmesine katkıda bulunacak bir birliğe mensup olmanın nasıl bir şey olduğunu anlattı. Bazı katılımcılar için duygusal, bazıları için ise macera dolu bir günden sonra katılımcılar projeden önce zihinlerindeki Ermeni-Türk ilişkisi algısını ve bu algının şimdi aldığı şekli konuştular. Gor,
27, Erevan: “Zihnimdeki Türk algısı benim için hep olumlu olmuştu, çünkü geçmişte yaşanan olaylar halkın değil hükümetin suçuydu. Ancak, şimdi ise soykırımın varlığını hala kabul etmeyen insanlar olduğu için biraz üzgünüm. Yine de, onları suçlamıyorum çünkü anlattıklarına göre onlara da okulda öğretilen buymuş. Ayrıca, biz Ermenilerin de kültürel mirasının çoğunu kaybettiğini fark etmek beni çok daha fazla üzdü. Konu kültürel miras ve tarihi yapılar olduğunda ayrımcıl bir yaklaşım izlenmemeli, ancak buralarda gördüğüm şey beni gerçekten üzdü çünkü sürekli olarak bir kültüre, ulusa ve tarihe yapılan saygısızlığa şahit oldum. Ama eklemek istediğim olumlu şeyler de var, kime ait olduğunu hiç umursamadan tarihi yapılara sahip çıkan bir çok insanla tanıştım. Ayrıca eski hükümetlerinin yaptıklarından üzüntü ve utanç duyan insanlarla da tanıştım.”
Kaan, 25, Ankara: “Kültürleri hiç mi hiç düşünmüyorum. Beni bir şey ya da bir insan hakkında düşünmeye iten onun kim veya ne olduğu değildir. Ermenistan ve Türkiye arasındaki ilişkiyi öğrenmenin en genel yolu medya, ancak medya tarafından etkilenmemeyi tercih ediyorum; bu yüzen de bu ilişkide önemsediğim tek şey bir birey olarak kendi varlığım ve etrafımdaki insanlar. Bu yapıların hasara uğrayıp terkedildiğini gördüğümde kendimi çok şanssız hissettim. Benim için en üzücüsü ise insanların kendi evlerini veya okullarını inşa etmek için 1915 yılındaki savaşta yok edilen kilisenin taşlarını kullanmalarıydı.”
Toma, 23, Akhalgori: “Osmanlı İmparatorluğu tarafından yapılan Ermeni, Kürt ve Rum soykırımı hikayesini duymuştum. Ancak Gürcistanda yaşayıp aslında Ermeni veya Kürt olan arkadaşlarım da var. Bu arkadaşlarım zamanında Türkiye’nin doğusundan oralara göç etmiş ve soykırımın 100.yılında herhangi özel bir durum yaşanacağı düşünmeyen insanlar. Ailemle birlikte memleketimizden ayrıldık; çünkü savaş ve Gürcülerin bu bölgeden etnik anlamda temizlenmesi problemleri bizi buna zorladı. Bir yıl sonra ise bazı Asetinli insanlarla tanıştım ve hiçbir problem yaşamadık; çünkü ben başından beri Ermeni katılıcılar kendi kültürel miraslarını gördüklerinde de hiçbir problem çıkmayacağını düşünüyordum. Herhangi bir kötü önyargı ile karşılaşmadım; çünkü açıkçası bu insanlarla soykırımdan konuşmadık.”